30 Eylül 2018
Yaşadığım en büyük deneyimlerden biri ilk yurtdışı deneyimimin ardından daha iki hafta geçti ama sahne sahne hâlâ aklımda.. Biraz fazla sıkıştırılmış konserv bi iki hafta geçirmiş oldum. Yavaş yavaş dile getirip yansıtmaya başlıyorum.
Pazartesi işbaşı diye cumartesi akşamından dönüş yolculuğu başladı benim için. Sabahın dördünde İstanbula indiğimde aslında kulağımı uzun yoldan tuttuğumu fark ettim ama bu vesileyle araya bikaç buluşma sıkıştırabilmekti amaç birazda..
Dönüyor olmak, Pazartesi, Koşturmalı ve olursa bölük pörçük iki üç saatlik uykulu bir Pazar diye.. Karşımada çıkmışken bu ufak şişeyi aldım, yarısını içtim, şişeyi yanımdaki küçük çikolata poşetinin içine koydum ve gözlerimi kapattım..
Sonunda öyle oldu böyle oldu. Akşam üzeri bu şişenin, yedek batarya ve kablo gibi ıvır zıvırın içine atıldığı küçük çikolata poşetini sırt çamtamla birlikte Meryem’in evinde girişe bıraktım.. Meryem’in yemekleri, birlikte kahveler, bir iki muhabbetler.. Derken poşetten çikolata çıkarıp Meryeminkini verdim.
Bir süre kendi halimde telefonumla uğraşırken. Aslında hiç yapmaz; Meryem poşetten bu minik şişeyi çıkarmış.. Kadın alkolden hiç mi hiç hoşlanmıyor ya, onun enerjisi mi çekti nedir anlayamadım..
-Lida bu ne? dedi.
İlk etapta kafamı kaldırmadan “ne o?” dedim. Ve soruyu tekrarladı.. “Lida bu ne?”
Kafamı çevirdiğimde şişe elinde, arkasını önünü çevirip anlamaya çalıştığını gördüm ve tepemden yavaaş yavaş akan o kaynar suyu hissettim.. (Bizim evde de alkol şişelerinin yağ şişesi olarak kullanıldığından şişeleri çok iyi biliyor aslında. Ama boşluğuna denk geldi herhalde.)
-Meyve suyu o. dedim. Gayet serinkanlı kalmaya çalışarak.. Ama gariptir ne o benim yüzüme baktı ne de ben onun yüzüne bakabildim. Normalde açar kapağını bi koklar; hatta ben bi tadına bak diye ısrar ederim denettirmek için; ama olmadı hiç bişey..
Bitmedii de..
-Ne meyve suyu Lida bu? dedi.
Yavaşça arkamı dönüp “Fransız meyve suyuymuş.” dedim ve telefonla uğraşmaya başladım.
-Merlot yazıyo burda Lida. dedi; belli kafasına yatmadı..
-Hıı, firma adı işte, Fransız firması dedim arkam dönükken.
-Allahallah dedi ve poşete geri koydu.
Ne yaşadığıma çok şaşırdım.. Daha öncesinde bardağı vitrinin ve televizyonun arkasına apar topar sakladığım oldu. Bir kere de çok ani baskın yedim bardak önümde yakalandım; bi konu vardı geldi konuşuldu bende lafa karıştım ama konu ne hiç anlamadım aklım bardakla Meryem arasında olduğu için. Gittiğinde herhalde meyve sularını da bu bardakla içiyorum ya farketmedi; e ama kokuyu da mı fark etmedi diye şaşırmıştım. Aylar sonra anladım; aslında biliyormuş ama ses etmemiş. Kadın hiç mi hiç hoşlanmıyor, ben ayda yılda bir içiyorum; o da nasıl denk geliyor, pess... Sinir etmek amaçlı çok konusunu ettim ya ilahi adalet herhalde..
Asıl bu günün önemine gelirsek..
Benim probiyotik beslenmeye merak salmam, Lili’nin probiyotikle haşır neşir olması hatta tıbbi ve aromatik bitkilere merak salması sonrasında Ayvalıkta ODTÜlü gençlerin çiçekler konulu verdiği seminere “aslında benim otla çöple alakam da yoktur ama dur bakalım ne öğrenicem bu bilgi beni nereye götürecek” diye diye katılmış olmam sayesinde.. Lili’nin doğal yetiştiriciden satın aldığı greyfurtlara hayran kaldım ve kabuklarına kıyamadım. Ne yapmalı, bunlarla bişey yapmalı derken. Yavrucuklarım diye hitap ettiğim, küçük şişelerde yağ ve tentür denedim.. İlk deneme aynısefa, sarıkantaron gibi çok yapılan türler olacağına greyfurt kabukları oldu.. (Lida’nın çılgınlığı işte.)
Aylar sonra hazır hafta sonu evdeyken yağı süzeyim dedim, hatta süzmek için biraz geç kalmış bile olabilirim.. Yavrucuklarım için özene bezene aldığım şişe yerine son dönemde anısı olan bu şişeye koyayım dedim..
Bilmem ilerde bu yağ ne işe yarayacak ya da tentür ile ne yapacağım.. Bakalım.. ;)