Ana içeriğe atla

9 Şubat 2017

Haytın kendi mi garip yoksa biz mi garip.. 

Hayat mı bizi adam edecek yoksa biz mi hayata yön çizecek..

Hayat ile insan arasındaki ilişki savaştan mı ki biri kazanacak yoksa sadakatten mi ki bir orta yolu bulacak..

 

Bi madalyon fikri hep tuhaf geldi bana. İki seçenekten ibaret mi yani? Biri iyiyken diğeri körü mü olmak zorunda sanki. Vardır elbet bi istisnası, ben inanıyorum.

Ama bir şey başıma geldiğinde aklıma bi madalyon gelir, çokta durumumla örtüştürmeden umursamam. Bir de tam tersi bir şey gelir başıma, haa tamam, daha önce aklıma madalyon geldi ya tersi durumu kendim çekmiş oldum derim.

Bu hafta yeni bir karın ağrım olıuştu. (Bu karın ağrılarım alışkanlıklarımdan kopup başkalarına geçişlerimde oluyor. Anladım.) 

Daha önce talep edileni tamamlamak üzerine çalıştım. Benim için evet zordu ama sıkıntı yoktu, gayet safça ne istersen ufak bir açıklamayla kabule hazır, uyumlu bir tipim sonuçta. Ama bulunduğum yerde neler olurdu neler; bağrış, çağırış, karşındakini küçük görme, kavga, arkasından ağıza alınmayacak hakaretler... Çok üzücü, çok yıpratıcı, enerjini düşürücü bir ortam.. Daha ilk olayda anlaşılabiliyor aslında durum; talep eden tarafın bürokrasi adı altında mecbur olduğu, sürekli karşı taraftan agresif tavırlarla karşılaştığından kimi zaman kendini korumak adına küstah tavır sergilediği; talep edilen tarafınsa sadece biraz daha emek hatta para harcamamak için karşı çıkışları. Hadi karşı çıkmayı anlarım, mantığa uymamıştır. Ama fiziksel veya psikolojik karşısındakinin üzerine yürümeleri, arkasından ağıza alınmayacak derecedeki hakaretleri, isim takmaları hiç anlamadım. Elbet içlerinde vardır işi gerçekten bilen ve oyüzden bilmeden embesil gibi talep eden onu deli ediyordur diyorsan çok net yanılıyorsun. Yanında hiç ağzımı açmadım. Ortada bir çamur varsa bana göre onu kurutup kurutamayacağına çabuk karar ver ve eğer kurutamayacağını düşünüyorsan hiç ama hiç bulaşma, üzerine sıçramasından iyidir sonuçta yoğunluğunu bilmiyorsun

Gün oldu bende talep eden taraf oldum, tuhaf değil mi.. Yaptığım telefon görüşmesinden sonra karşı tarafın kafasından geçenleri  hatta ağzından çıkabilecek olanları çok net biliyorum. Tam bir ön yargı örneği gibi değil mi.. Ama değil, çünkü uyar köylü vatandaş sayısı gerçekten çok az ve kendimi korumak adına küstahlaşma gibi bir niyetim yok. 

Bir baktım, evet karşımdakinin benim hakkındaki düşündükleri aşırı önemsiyorum. Bu yüzüme söylendiğinde kesinlikle kabul etmem birde. Evet, kabaca bakarsan her kim olursa olsun bana salak demesiyle salak, zeki demesiyle zeki olmayacağıma inanıyorum. Peki neden aman kimse benim hakkımda kötü bişey söylemesin diye kıvranır hale geliyorum, sanki kendime inancım yokmuş gibi. Daha tam oturmadı demekki..

Bir kere daha fark ettim ya, aşmaya daha yakınım bence..

Düşünce ne kadar ezberinde olursa olsun, tam olarak inancın olmayınca çok alakasız korkular oluşturuyor ve bu korkular yolunu elegeçirip yönüne değiştirmede sebep oluyor. No fear.. No....