3 Kasım 2016
Bir evinin olması müthiş güzel bi durum. Sana göre, sana özel, rahat, sıcak..
Gün boyu ne yaparsan yap, başına ne gelirse gelsin gerçekten akşam eve geldiğinde hadi onla uğraşıyım, dur bu da vardı derken güzel bir ortamda hissediyorsun kendini. Durdukça durası..
Ama aklının bir köşesinde kalıyor gün içindekiler. Bastırıyorsun olabildiğince, evimdeyim huzurluyum diye; yokmuş gibi sanki. En unuttukların bile sonunda başını yastığa koyar koymaz hoop aklında.. Çok huzursuz..
Seni gerçekten koparıp mutlu eden bişey bulmalı. Ama ne? Ne..?
Derken bu sefer buldum galiba. Bi kordon, çok meşhur ama öyle mükemmel değil. Adım atamayacak kadar kalabalık değil ama tenha da hiç değil. Ne ararsan var, hatta aramadıkların bile; biraz tehlikeli ama eğlencelide.. Şehire ilk geldiğimde yakınlarındayken bile herkesin çok iyi bildiği fakat bulmakta epey güçlük çektiğim bi mevki. Bir otobüs değilmi diye akşamın geç saati karnımı doyurmaya giderdim sonraları.
Şu ara haftanın nerdeyse yarısından çoğu akşamı o kordonda geçiriyorum. Oraya giriyorum, buraya giriyorum. Sürekli koklar halde burnumu olabildiğince biyerlere sokuyorum. Bazen ara sokaklar bazen kitapçılar, bazen manzara bazen atıştırmalıklar, bazen kafanın istikanetine bazen gruba göre.. Ama kafamı tamamen boşaltana kadar, zamana bakmaksızın. Tamam belki biraz savruk ama rahatlatıyor gerçekten.
Eve dönüş mü? Aa bak onda biraz geriliyorum, saate bakmadığım için ufak korkuyla eve adımımı sağ salim attığım an miss..
Kafa boş, hayat hoş.. Bir iki oyalan, yat.. Ertesi gün, yeni bir gün olsun; harbiden çok denedim, oluyor..
Hadi müthiş akşamlar..
Ben nereye mi?
-Tabiki yüreğimin götürdüğü yere kolaylıkla bedenimi götüremediğim için kafamın götürdüğü yer..